Dostumla hasbihal - 1

Dostum diyeceğim sana. Neredesin, ne yapıyorsun bilmiyorum. Daha önce tanışmış ta olabiliriz tanışmamış ta. Ama bugünlerde biraz dertliyim de, aklıma sen geldin.
 
Hani derler ya boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor. İşte öyle bir hal var üzerimde.
 
Yapılması gereken işlere bakıyorum bir de kendime bakıyorum. Is çok büyük, ben çok acizim. İradem zayıf. Ortaya is koymak hiç kolay olmuyor. Ben de ürküyorum, ve üzülüyorum. Ve kalbim burkuluyor birsey yapamamaktan
 
Hatırlar misin eskiden talebeydik. Ah ne güzeldi. Ne kadar da rahatmışız. Elimiz dünyaya bulaşmamış, her şeyi daha bir saf görüyorduk. Ben pek bir is beceremezdim ama yanımda öyle dostlarım vardı ki, onlarla neler yapılmaz ki? Alınmıyorsun değil mi? Dost alınmaz ama. Sana onun için dostum dedim. İçimi dokuyorum sana.
 
Sonra islerimiz oldu. Unvanlarımız oldu. Çok ta değil canim, öğretmen olduk. Bak bu çok tatlı bir unvan iste. Öğretmen. Beklentisi, hırsı, menfaati olmayan saf bir makam. Sen ve de öğrencilerin vardır. Tabi bize zor geldi biraz. Kendi dilimizde öğretmenlik yapamadık. Kolay değil. İlk defa uçağa bindiğimde yemekte tavuk mu et mi, ya da kola mi fanta mi deyince panik olan bizler, simdi sınıfta ders anlatıyorduk. Ama çabuk toparladık be dostum. Dersler anlattık. Öğrencilerimizle kamplara gittik. Bak iste özlediğim başka günlerim. Her ne kadar acemi olsak ta güzel hatıralarımız oldu. Güzel insanlar tanıdık. En büyük hedefimiz öğrencilerin sınavlarda iyi not alması, aileleriyle güzel ilişkiler kurmak ve çocuklara kıymetli gördüğümüz değerleri vermekti. Dünyamız küçüktü yani. Ama anladık ki asil büyüklük o ‘küçük’ günlerdeymiş.
 
Sonra başka isler çıktı. Ünvanlarımız değişti. Artık “müdür yardımcısısın sen” dediler. Bir de ofisin oluyor. O da fena değildi hani. Ofisin olması değil canım. Okuldaki işleri yapıyorsun ve insanların problemlerini çözüyorsun. Sonra bir şok! Dediler sen müdür oldun! Haydaa.
 
Ben iyiydim öylece? Nereden çıktı bu? Artık müdür oldun. Öğretmenliğin merkezinde olan öğrencilerle arana mesafeler girdi. Kamplara gidemiyorsun, derse az girebiliyorsun. Yani işin tadı kaçtı be dostum.
 
Sonra başka isler çıkıyor. Artık hep bir unvanın var. Bazıları sana yetki de veriyor imkan da. Ama hiçbirinde öğretmenliğin tadını alamıyorsun. Hele öğrenciliğin tadının hayalini bile unuttuk neredeyse.
 
Bu hayatin böyle olması gerekiyor herhâlde. Bir şeyler olacak. Hoşumuza gitmeyen şeyler. Olmaması gereken şeyler. Ama olacak. Öyle başkalarından bahsetmiyorum dostum. Yakınlarındaki şeylerden bahsediyorum.
 
Bir de ne düşünüyorum biliyor musun? Marifet hoşuna gitmeyen şeylerin ortasındayken o hoşuna gitmeyen şeyleri yapanlarla yasamak. Onlarla çalışmak. Onlarla yol yürümek. Hakk’ın tek hakkinin sende olmadığını hatırlayıp etrafına bir huzur esintisi olabilmek. Senin aklına hiç yatmayan şeyler yapan insanlara da dostum diyebilmek. Tamam seni küstürmeyeyim. Ama dost küsmez ki? Değil mi? İçimi dokuyorum sana.
 
Ne diyordum? Evet, başka isler çıkıyor. ‘Önemli isler’ ha! Yani önemli dediysem, insanlar öyle diyor. Ama aslında seni senden uzaklaştıran, daha önemlisi Yaradanla arana giren şeyler. Kendinle kalamıyorsun. Kendin olamıyorsun. Olmadığın gibi görünmek te değil aslında. Ama, iste bilirsin. Herkesle muhatap olup onların anlayacağı dil ile konuşuyorsun, daha doğrusu bildiklerini farklı şekillerde ifade ediyorsun.
 
‘Önemli ‘ ve ‘büyük’ şeyler yaparken bilemedik ki büyük işler yaparsan, başına büyük isler gelirmiş. Geldi de.

Sözü çok uzattım şimdilik burada keseyim. Sabrını su-i istimal ettim. Ama anlatacaklarım bitmedi. Yine görüşelim. Sana başımıza gelen işlerden bahsedeceğim daha. Hadi, kal sağlıcakla… 
 

Comments

Popular posts from this blog

Is partial or selective peace possible for a cohesive country?

Mutlu Musunuz?

The traumatic legacy of the July 15 2016, the so-called coup attempt