Mazlumun acısı ve bitmeyen intikam

Türkiye’de zulüm başladığından beri bitmek bilmeyen ve bitecek gibi görünmeyen bir tartışma devam edegeliyor. Bazılarını anlayabilsem de bazılarını anlamakta zorlanıyorum. Ciddi birikimi olduğunu düşündüğüm insanlar bazen öyle şeyler yazıyor, söylüyor ki şaşıp kalıyorum. 


Dünya üzerinde ne mükemmel bir kişi, ne de mükemmel bi grup var. Dolayısıyla ‘elbette herkes eleştirilebilmeli’ gibi bir tartışmayı çok sığ buluyorum. Bunu reddeden yok ki neden tekrar edip duruyoruz? Maalesef bu cümleyi ne zaman görsem arkasından gelecek şeyleri aşağı yuları tahmin etmek zor değil. 

Türkiye’de zulüme daha fazla dayanamamış bir abla hapisteki eşiyle görüşten geldikten sonra intihar etmiş! Burada durmalı gözümüzü kapatmalı ve susmalıyız. Ne denebilir? Kim ne kadar acı hissediyor yarıştırmamın ne anlamı var? Bir insanın tariften uzak  bu halini başka bir cümleye giriş yapmak hangi aydın kimliğiyle ya da vicdanla bağdaşır. Yazık değil mi? Ayıp değil mi? 

Bunu yaşayan Türkiye’de zulmün ortasında bir kişi. Bunu görüp hemen torbadaki bilindik namluları çıkarmayı insafınızla ve birilerinin eksiklerini hemen görebilen basiretinizle nasıl izah ediyorsunuz? Bir kişi intihar etmiş yahu. Bunun üzerinden, bir türlü soğumayan içinizin hesaplarını ortaya dökmenin anlamı ne? 

Sizden bir ricam var. Eğer amasız, koşulsuz, ajandasız, safiyane acıyı paylaşAmayacaksanız susun! Bırakın insanla acılarını bari yaşasın. İnsanların acıları paylaşmak için bile bir araya gelmelerinin önüne set çekiyorsunuz. Herkes acısının sebebini bir başkasında arar oldu. Yolun kaderi gibi hem inancın hem aklın hem de ruhun çıkmazlarına nefes olabilecek bakış açısını hafife alma basitliğini bırakın artık. Yaptığınız popülizm. Mandela ‘eğer yürüdüğünüz yolda ayağınıza taş takılmıyor, başınıza iş gelmiyorsa ilerlemiyorsunuz demektir’ demiş. ‘Good trouble’ diye doktrinler gelişmiş. Bunlar da mı boş? 

Sözlerinizi ciddiye almayan, sizin dediklerinizi yapmayanlardan intikamınızı masumların acısı üzerinden almayın! Kendi doğruluğunuzun ön kabulüyle çıktığınız yolda çok kazaya sebep oluyorsunuz? Kimse birşey yapmıyor, yapılanlar isabetsiz dedikçe zulümden kaçma şansı olmayan onbinlerin ümitlerini nasıl kırdığınızı, zalimin yandaşlarını nasıl keyiflendirdiğinizi göremiyorsunuz. 

Çok iyi bildiğim bir alan değil ama baskı ve zulüm ile mücadele örneklerine bakınca söylediklerinizi anlamakta zorlanıyorum. Apartheid zulmü altındaki Güney Afrika’da birisi içeri atıldığında insanlar onlara destek grupları kurup onlara mali ve diğer yardımlarda bulunabiliyormuş. Türkiye’de hep birileri zulme uğradı ama hapisteki bi kişinin ailesine yemek götürülmesine tahammülü olmayan bir rejim var. Yapılanları ve planları zat-ı alilerinize mi sunsunlar? Siz bu işlerin ombudsmanı mısınız? Türkiye’de kim ne yapabiliyor bilmiyorum. Ama varsa birşeyler yapanlar, onların nasıl bir tehlike altında olduklarını hayal edebiliyor musunuz? Ven ben onlarin ayaklarını öpüyorum. 

Evet ne desem ikna edemem. Zira hayat bir tercihler zinciri. Sizinki de tercih. Aklın ulaştırdığı ya da ikna olduğu noktada durmuyorsunuz. Tercih ettiğiniz yerde duruyorsunuz ve tarih sizi ve bizi bu terlerimiz ile hatırlayacak. 

Comments

Popular posts from this blog

Is partial or selective peace possible for a cohesive country?

Mutlu Musunuz?

The traumatic legacy of the July 15 2016, the so-called coup attempt